Çünkü biz detayları severiz ve bu tartışmaya açık bir konu değildir...
Hayvanları severiz; insanlardan daha dostane ve dürüst ve
samimi (bu "ve" leri sonsuza dek artırabilirim) canlılar olduğunu
kimsenin inkar edeceğini zannetmiyorum. Benim en iyi dostum köpeğim
"Fındık"tır. Yanımda uyuması, nefes alıp vermesi bana huzur verir;
yaşadığımı "an" da, bu hayatta olduğumu farketmemi sağlar.
Okumak, kendini geliştirmek ve gerçekleştirmeye adamak... Ben bu hayatta
en çok okumayı sevdim sanırım... Köpeğimiz de evimizin en çok bu
odasını seviyor; benim çalışma odam. Ne ne zaman kapısını açsam depar atıp benden önce giriyor
içeri... Birkaç resimle sanırım ne söylemek istediğimi daha iyi
anlayacaksınız.
Birşeyi özellikle belirtmek isterim ki buradaki "biz"; detaylara önem veren, içinde hala o küçük çocuğu öldürmemiş kadınlar güruhunu ifade eden "biz"dir. Bu tavır bir amaç değil
bir araçtır. Neye mi hizmet etmek için? Kendimizi mutlu eden şeyleri
keşfedip gündelik hayatımızın içine serpiştirerek yaşamı daha güzel
kılabilmek için. Bazılarınız bunları boş işler olarak tabir edebilir
lakin ben öyle düşünmüyorum; kendimi mutlu etmeyi seviyorum. Bundan
mütevellit başkaları için gösterdiğim özeni kendim için de gösteriyorum;
bazen düşünmeden edemiyorum. Küçükken bir çoğunuz atari
oynamışsınızdır. Ben özellikle yaz akşamları kuzenlerim dışarda iken
evde kalmayı tercih edip saatlerce atari oynardım, oyun bittiğinde "continue"
der ve devam ederdim. Bu hayatta ise "continue" diye bir tuş olmayacak arkadaşlar, bu sebeple bunun ayrımında olarak yaşamak sadece bu zaman zarfında farkındalığımızı arttırır, fazlasını değil.
Konsept konusunda takıntılı lakin yeterince dekorasyon bilgisi olmayan bir insan olarak epeyce zorlandığımı inkar edemem. Kim neyi nerden alırsa alsın, önemli olan kendimizi ifade edebilmenin değişik yollarını bulup bunu hayatımıza yansıtabilmiş olmaktır; en azından benim için bu böyledir. Esas olan birşeyleri tutkuyla yapmaktır çünkü tutku olmazsa detay olmaz,
sevinç olmaz, anlık mutluluklar olmaz. Kendimizi büyük değişimlere
bağlar ve bu zamanın gelmesini beklerken önümüzdeki güzellikleri
kaçırabiliriz.
Magic is something you make..!
Mesela yularıdaki fotoğrafa bakınca ne görüyorsunuz? Ben genç ve tutkulu
iki aşığın 21 numaralı dairede oturduklarını, bir kedi beslediklerini,
birbirlerini saygı, sevgi ve uyum ile tamamladıklarını görüyorum. Benim
bahsetmek istediğim durum bundan ibarettir; kelime düzeyine indirgenmiş
ilişkilerle haddinden fazla irdelene irdelene yıpranmışlıklar değildir
kastım, aksine tutkuyla peşinden gidilen yolların yeni yeni ufuklar
açacağıdır insana.. Herkesin bir aydınlanması vardır; önemli olan kendi
aydınlanmanızın ne zaman ve nasıl olacağını bulabilmenizdedir.Sizi en
çok ne mutlu ediyor? İlk olarak bunu bulmaya çalışarak işe
başlamalısınız.
Ayaklarınızı şöyle bir uzatıp bir hamak üstünde; sevdiğiniz bir
yazardan bir kaç sayfa okumak nasıl iyi gelir insana... Yeter ki sizi
mutlu eden ufak şeyleri yakalamasını bilin ve kendinize biraz zaman
ayırın; bu zamanı ise başka hiçkimseyle paylaşmayın....!
Sevdiğiniz şeylerin sizi yansıtmasına izin verin; aslında buna
önem verin. Olması gerekenleri bir kenara bırakın ve ne istediğinizi
düşünün. Birşeyler siz istediğiniz için olsun, başkaları istediği için değil..!
Başkalarını mutlu edin, lakin bu bir amaç değil araç olsun. Örneğin; ben evime ilk gelen misafirlerim için küçük hediyeler hazırlamıştım, hatta onlar için özel ambalajlar dahi alıp güzelce paketlemiştim. Lakin burada önemli olan ince bir çizginin ayrımına varmış olmaktır. Ne midir bu ince çizgi ? Fedakarlık tabiki.. Kişisel dönüşüm uzmanlarını oldum olası sevmişimdir ve yakından takip etmişimdir. Tam olarak hatırlayamamakla birlikte (ya Seda Diker ya da Aykut Ogut'un bir kitabında okumuştum) fedakarlık beraberinde mecburiyet duygusunu getirdiği için insanda suçluluk duygusu ve akabinde kızgınlık yaratırmış.Bu sebeple neyi niçin yaptığınızın farkında olmanız önemlidir. Fedakarlık için değil istediğiniz için yapın..!
Bazen bu hayattan ne istediğinizi bilmek herşeyden önemli olabilmektedir. Burada para ve güçten söz etmiyorum. İçselleştirmiş daha doğrusu içselleştirebilmiş olduğunuz değerlerinizden söz ediyorum. Herkes birbirini kolaylıkla eleştirebilir; peki bu eleştiriler içerisinde en zor olanı hangisidir hiç düşündünüz mü ? Bittabiki özeleştiridir. Hani kendimizden başkasına itiraf etmeye çekindiğimiz korkularımız, hatalarımız ya da eksik olduğumuzu düşündüğümüz yönlerimiz vardır ya;işte bu bağlamda bunlar tam da madalyonun öbür yüzünü oluşturan unsurlardandır.
Hayatın sırrını bu hayatta kimse hatta hiç bir bilim tam anlamıyla çözememiştir; ne sosyoloji ne psikoloji... Hepimiz bu süreçte; yani dünyanın sonuna doğru hızlıca yol aldığımız bu süreçte istesek de istemesek de öğrenmeye mahkumuz; aramızda tek bir fark olabilir o da önceliklerimiz. Bu bağlamda düşünürsek de herkes öncelikleri dahilinde öğrenmeye mahkumdur. Ama yine de bilgi sonsuzdur; hayat ise sonlu... Amacım ne felsefe yapmak ne de birşeyleri kişiselleştirmek, sadece kendi düzleminde; kendi hayat yolunda yol alan bir insan olarak kendi öğrendiklerine kendi çıkarımlarını ekleyerek sizinle paylaşmak isteyen sade bir kişilikten gayrı ne bir arzum ne de bir isteğim olabilir Ha, bir isteğim olabilir lakin o da ancak kendi adıma; diğer insanların çıkarımlarından kendi payıma düşen dersleri alarak yolumu daha belirgin kılıyor olmaktır; bu da belki de içgüsel birşeydir; şimdi düşününce bilemiyorum. Daha doğrusu bu bir olgu değil; açıkçası apaçık seçilebilecek birşey değil; "şey" olup olmaması konusu bile büyük ihtimalle bir muammadır... (Felsefe kitaplarında "şey" kavramı üerine okuyabilirsiniz).
Derinliklere inildikçe derinleşen, sadece bu vesile ile anlamdırılabilen boşluklar, çoğu zaman yerlerini karanlığa bırakırlar. Aslında onlar ne bir karanlıktır ne de bir boşluk, sadece öyle olmaları, öyle isimlendirilmeleri gerekmiştir belki de .. Belki de detaylar için de detaylar iyidir, belki de en iyisidir. Diğer yandan sapmalara sebebiyet vermesi sebebiyle de anlamsızlığın başlangıç noktası olabilirler. Aslında anlamsızlığın başlangıç noktası kısmen felsefenin adım atmaya başladığı alandır; bunu yeni yürümeye başlayan bir çocuğun "tay tay" nidaları altında yürümeye çalışması gibi düşünebilirsiniz. Lakin burada çok dikkatli olmak gerekir; ya herşey çok büyük bir anlam kazanabilir ya da mahvolabilir. Peki bu kimin elindedir? Ya okuyucunun ya da yazan kişinin. Dikkatinizi çekerim burada yazan kişiden özellikle bir yazar olarak bahsetmemekteyim çünkü her yazan kişi bir "yazar" olabilecek niteliklere sahip olmayabilir ki muhtemel öyledir. Burada, bunun da ayrımına dikkati çekmiş olmakla birlikte yazan kişinin motto'larını sıralamaya başlayabiliriz.
Ne demişti en son "yazan kişi" ? Kendin ol demişti veyahut da buna benzer birşeydi; ama özünde şu vardı, sen ne olursa olsun kendin olmayı bilmesin. Şartlarını seçemezsin, imkanlarını da ... Ama değiştirebileceğin şeyler de vadır bu hayatta; o zaman zarlarını ona göre at ve oyunun kurallarını buna göre oyna. Neden mi ? Çünkü Tanrı zar atmaz ve zar atabilecek tek kişi sensin. O halde sadece ve sadece sen hayatını zarlara göre belirleyebilirsin. Peki bu bir zayıflık belirtisi mi yoksa bir güç alameti mi ? Tartışılır... Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım. Ne diyorduk, ha "motto"...
Genellemeler her zaman işe yaramaz, yine de bu sefer bir genellemeler zinciri yapalım.
Şimdi sizinle kendimle ilgili benimsemiş olduğum bazı "motto" larımı paylaşacağım:
- Öncelikle sev.
- Affedici ol, affet ve sakın kin tutma; çünkü kin senden götürür, senden eksiltir; karşıdakinden birşey götürmez.
- Hep dua et; dua senin en büyük silahın olsun, ona sığın.
- Nefsinle sınanma, sınama. Unutma, herkesin kaderi kendinedir.
- İnançlı ol; istersen bir ağaç dalına, istersen ise yüce bir yaratıcıya inan, ama yeter ki inan. İnançla bağlan ona; sırtını döndüğünde seni koruyacağına inandığın, içini huzurla dolduran bir varlığına inan, onu sev. Herkesten çok ona güven.
- Sevdiklerinin kıymetini herşeyden çok bil..Kimseye değişme onları, pamuklara sarmala, sar, sakla.
- Bir de bir hayvanın olsun sana sadakati ve merhameti hatırlatan, özellikle bu duygulardan yoksun olduğunu düşünüyorsan.
- Konuşacak güvendiğin insanlar olsun çevrende, bu insanların bulunmasına özellikle özen göster. Neden mi ? Çünkü cebinde milyarların varken zaten istemediğin kadar insan olur etrafında, gün gelir fani dünyanın maddi unsularından yoksun kaldığın zaman elini uzattığında tutunabileceğin sağlam dayanakların kalsın, tıpkı sağlam kayalar gibi...
- Herkese güvenme, her zaman dirsek mesafeni koru çünkü insanlar iyi niyetli değiller, en iyi görüneni dahi değil, o bile kendi yaşanmamışlıkları bünyesinde sorgular seni, kıskanır, haset eder, hiç bir şey yapmasa dahi iç geçirir ve nefsi siner.
- Hayat zordur, bunu böyle belle, benimse. Kimseye sevimli görünmek adına kendinden taviz verme, bırak insanlar ne düşünürlerse düşünsünler. Bu senin için çok mu önemli ? Öncelikle buna karar ver.
Kafanı kaldır, derin bir nefes al, nefesin içine dolduğunu hisset; her bir zerreni aydınlattığının ferahlattığının ayrımında, şu an içinde bulunduğun yerin mekansal uzamsallığının farkına vararak bugün için şükürlerini sun hayata ve yaşamaya devam et..
|
Yorumlar
Yorum Gönder