Ana içeriğe atla

Seytan Ayrıntıda Gizlidir

Biz kadınlar yaratılış gereği girdikleri her ortamı güzelleştirmek isteyen varlıklarızdır. Manevi yönü güçlü olmakla beraber (burada belli bir dini değil maneviyatı güçlendiren bütün inançları kastediyorum, felsefe kökenli inanışlar da dahil) inandığımız değerlere kuvvetle sarılıp nefes aldığımız her an bunu hissetmesini biliriz. Araba kullanırken yeri gelir, açar bir şarkı bağıra bağıra eşlik edebilirken, yeri gelip dua etmesini de biliriz. Kendimizi mutlu edecek küçük şeyler bulup imkanımız dahilinde bunları daha da güzelleştirebiliriz. Lakin bu tüm kadınlar için böyle midir ? Hayır. Burada "maalesef" kelimesini özellikle kullanmıyorum çünkü herkesin yaşamı kendinedir.

çünkü biz detayları severiz ve bu tartışmaya açık bir konu değildir...
Çünkü biz detayları severiz ve bu tartışmaya açık bir konu değildir...


 


Hayvanları severiz; insanlardan daha dostane ve dürüst ve samimi (bu "ve" leri sonsuza dek artırabilirim) canlılar olduğunu kimsenin inkar edeceğini zannetmiyorum. Benim en iyi dostum köpeğim "Fındık"tır. Yanımda uyuması, nefes alıp vermesi bana huzur verir; yaşadığımı "an" da, bu hayatta olduğumu farketmemi sağlar.
 

Okumak, kendini geliştirmek ve gerçekleştirmeye adamak... Ben bu hayatta en çok okumayı sevdim sanırım... Köpeğimiz de evimizin en çok bu odasını seviyor; benim çalışma odam. Ne ne zaman kapısını açsam depar atıp benden önce giriyor içeri... Birkaç resimle sanırım ne söylemek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

 
 
Birşeyi özellikle belirtmek isterim ki buradaki "biz"; detaylara önem veren, içinde hala o küçük çocuğu öldürmemiş kadınlar güruhunu ifade eden "biz"dir. Bu tavır bir amaç değil bir araçtır. Neye mi hizmet etmek için? Kendimizi mutlu eden şeyleri keşfedip gündelik hayatımızın içine serpiştirerek yaşamı daha güzel kılabilmek için. Bazılarınız bunları boş işler olarak tabir edebilir lakin ben öyle düşünmüyorum; kendimi mutlu etmeyi seviyorum. Bundan mütevellit başkaları için gösterdiğim özeni kendim için de gösteriyorum; bazen düşünmeden edemiyorum. Küçükken bir çoğunuz atari oynamışsınızdır. Ben özellikle yaz akşamları kuzenlerim dışarda iken evde kalmayı tercih edip saatlerce atari oynardım, oyun bittiğinde "continue" der ve devam ederdim. Bu hayatta ise "continue" diye bir tuş olmayacak arkadaşlar, bu sebeple bunun ayrımında olarak yaşamak sadece bu zaman zarfında farkındalığımızı arttırır, fazlasını değil.
 
 
Konsept konusunda takıntılı lakin yeterince dekorasyon bilgisi olmayan bir insan olarak epeyce zorlandığımı inkar edemem. Kim neyi nerden alırsa alsın, önemli olan kendimizi ifade edebilmenin değişik yollarını bulup bunu hayatımıza yansıtabilmiş olmaktır; en azından benim için bu böyledir. Esas olan birşeyleri tutkuyla yapmaktır çünkü tutku olmazsa detay olmaz, sevinç olmaz, anlık mutluluklar olmaz. Kendimizi büyük değişimlere bağlar ve bu zamanın gelmesini beklerken önümüzdeki güzellikleri kaçırabiliriz.

Magic is something you make..!

 

 


 
 
Mesela yularıdaki fotoğrafa bakınca ne görüyorsunuz? Ben genç ve tutkulu iki aşığın 21 numaralı dairede oturduklarını, bir kedi beslediklerini, birbirlerini saygı, sevgi ve uyum ile tamamladıklarını görüyorum. Benim bahsetmek istediğim durum bundan ibarettir; kelime düzeyine indirgenmiş ilişkilerle haddinden fazla irdelene irdelene yıpranmışlıklar değildir kastım, aksine tutkuyla peşinden gidilen yolların yeni yeni ufuklar açacağıdır insana.. Herkesin bir aydınlanması vardır; önemli olan kendi aydınlanmanızın ne zaman ve nasıl olacağını bulabilmenizdedir.Sizi en çok ne mutlu ediyor? İlk olarak bunu bulmaya çalışarak işe başlamalısınız.



Ayaklarınızı şöyle bir uzatıp bir hamak üstünde; sevdiğiniz bir yazardan bir kaç sayfa okumak nasıl iyi gelir insana... Yeter ki sizi mutlu eden ufak şeyleri yakalamasını bilin ve kendinize biraz zaman ayırın; bu zamanı ise başka hiçkimseyle paylaşmayın....!

 

Sevdiğiniz şeylerin sizi yansıtmasına izin verin; aslında buna önem verin. Olması gerekenleri bir kenara bırakın ve ne istediğinizi düşünün. Birşeyler siz istediğiniz için olsun, başkaları istediği için değil..!

 
 
Başkalarını mutlu edin, lakin bu bir amaç değil araç olsun. Örneğin; ben evime ilk gelen misafirlerim için küçük hediyeler hazırlamıştım, hatta onlar için özel ambalajlar dahi alıp güzelce paketlemiştim. Lakin burada önemli olan ince bir çizginin ayrımına varmış olmaktır. Ne midir bu ince çizgi ? Fedakarlık tabiki.. Kişisel dönüşüm uzmanlarını oldum olası sevmişimdir ve yakından takip etmişimdir. Tam olarak hatırlayamamakla birlikte (ya Seda Diker ya da Aykut Ogut'un bir kitabında okumuştum) fedakarlık beraberinde mecburiyet duygusunu getirdiği için insanda suçluluk duygusu ve akabinde kızgınlık yaratırmış.Bu sebeple neyi niçin yaptığınızın farkında olmanız önemlidir. Fedakarlık için değil istediğiniz için yapın..!

Bazen bu hayattan ne istediğinizi bilmek herşeyden önemli olabilmektedir. Burada para ve güçten söz etmiyorum. İçselleştirmiş daha doğrusu içselleştirebilmiş olduğunuz değerlerinizden söz ediyorum. Herkes birbirini kolaylıkla eleştirebilir; peki bu eleştiriler içerisinde en zor olanı hangisidir hiç düşündünüz ? Bittabiki özeleştiridir. Hani kendimizden başkasına itiraf etmeye çekindiğimiz korkularımız, hatalarımız ya da eksik olduğumuzu düşündüğümüz yönlerimiz vardır ya;işte bu bağlamda bunlar tam da madalyonun öbür yüzünü oluşturan unsurlardandır.

Hayatın sırrını bu hayatta kimse hatta hiç bir bilim tam anlamıyla çözememiştir; ne sosyoloji ne psikoloji... Hepimiz bu süreçte; yani dünyanın sonuna doğru hızlıca yol aldığımız bu süreçte istesek de istemesek de öğrenmeye mahkumuz; aramızda tek bir fark olabilir o da önceliklerimiz. Bu bağlamda düşünürsek de herkes öncelikleri dahilinde öğrenmeye mahkumdur. Ama yine de bilgi sonsuzdur; hayat ise sonlu... Amacım ne felsefe yapmak ne de birşeyleri kişiselleştirmek, sadece kendi düzleminde; kendi hayat yolunda yol alan bir insan olarak kendi öğrendiklerine kendi çıkarımlarını ekleyerek sizinle paylaşmak isteyen sade bir kişilikten gayrı ne bir arzum ne de bir isteğim olabilir Ha, bir isteğim olabilir lakin o da ancak kendi adıma; diğer insanların çıkarımlarından kendi payıma düşen dersleri alarak yolumu daha belirgin kılıyor olmaktır; bu da belki de içgüsel birşeydir; şimdi düşününce bilemiyorum. Daha doğrusu bu bir olgu değil; açıkçası apaçık seçilebilecek birşey değil; "şey" olup olmaması konusu bile büyük ihtimalle bir muammadır... (Felsefe kitaplarında "şey" kavramı üerine okuyabilirsiniz).

Derinliklere inildikçe derinleşen, sadece bu vesile ile anlamdırılabilen boşluklar, çoğu zaman yerlerini karanlığa bırakırlar. Aslında onlar ne bir karanlıktır ne de bir boşluk, sadece öyle olmaları, öyle isimlendirilmeleri gerekmiştir belki de .. Belki de detaylar için de detaylar iyidir, belki de en iyisidir. Diğer yandan sapmalara sebebiyet vermesi sebebiyle de anlamsızlığın başlangıç noktası olabilirler. Aslında anlamsızlığın başlangıç noktası kısmen felsefenin adım atmaya başladığı alandır; bunu yeni yürümeye başlayan bir çocuğun "tay tay" nidaları altında yürümeye çalışması gibi düşünebilirsiniz. Lakin burada çok dikkatli olmak gerekir; ya herşey çok büyük bir anlam kazanabilir ya da mahvolabilir. Peki bu kimin elindedir? Ya okuyucunun ya da yazan kişinin. Dikkatinizi çekerim burada yazan kişiden özellikle bir yazar olarak bahsetmemekteyim çünkü her yazan kişi bir "yazar" olabilecek niteliklere sahip olmayabilir ki muhtemel öyledir. Burada, bunun da ayrımına dikkati çekmiş olmakla birlikte yazan kişinin motto'larını sıralamaya başlayabiliriz.

Ne demişti en son "yazan kişi" ? Kendin ol demişti veyahut da buna benzer birşeydi; ama özünde şu vardı, sen ne olursa olsun kendin olmayı bilmesin. Şartlarını seçemezsin, imkanlarını da ... Ama değiştirebileceğin şeyler de vadır bu hayatta; o zaman zarlarını ona göre at ve oyunun kurallarını buna göre oyna. Neden mi ? Çünkü Tanrı zar atmaz ve zar atabilecek tek kişi sensin. O halde sadece ve sadece sen hayatını zarlara göre belirleyebilirsin. Peki bu bir zayıflık belirtisi mi yoksa bir güç alameti mi ? Tartışılır... Neyse konumuzdan uzaklaşmayalım. Ne diyorduk, ha "motto"...

   
Genellemeler her zaman işe yaramaz, yine de bu sefer bir genellemeler zinciri yapalım.


Şimdi sizinle kendimle ilgili benimsemiş olduğum bazı "motto" larımı paylaşacağım:

  • Öncelikle sev. 
  • Affedici ol, affet ve sakın kin tutma; çünkü kin senden götürür, senden eksiltir; karşıdakinden birşey götürmez. 
  • Hep dua et; dua senin en büyük silahın olsun, ona sığın.
  •  Nefsinle sınanma, sınama. Unutma, herkesin kaderi kendinedir.  
  • İnançlı ol; istersen bir ağaç dalına, istersen ise yüce bir yaratıcıya inan, ama yeter ki inan. İnançla bağlan ona; sırtını döndüğünde seni koruyacağına inandığın, içini huzurla dolduran bir varlığına inan, onu sev. Herkesten çok ona güven. 
  • Sevdiklerinin kıymetini herşeyden çok bil..Kimseye değişme onları, pamuklara sarmala, sar, sakla. 
  • Bir de bir hayvanın olsun sana sadakati ve merhameti hatırlatan, özellikle bu duygulardan yoksun olduğunu düşünüyorsan.
  •  Konuşacak güvendiğin insanlar olsun çevrende, bu insanların bulunmasına özellikle özen göster. Neden mi ? Çünkü cebinde milyarların varken zaten istemediğin kadar insan olur etrafında, gün gelir fani dünyanın maddi unsularından yoksun kaldığın zaman elini uzattığında tutunabileceğin sağlam dayanakların kalsın, tıpkı sağlam kayalar gibi... 
  • Herkese güvenme, her zaman dirsek mesafeni koru çünkü insanlar iyi niyetli değiller, en iyi görüneni dahi değil, o bile kendi yaşanmamışlıkları bünyesinde sorgular seni, kıskanır, haset eder, hiç bir şey yapmasa dahi iç geçirir ve nefsi siner.
  •  Hayat zordur, bunu böyle belle, benimse. Kimseye sevimli görünmek adına kendinden taviz verme, bırak insanlar ne düşünürlerse düşünsünler. Bu senin için çok mu önemli ? Öncelikle buna karar ver.
  •  
Kafanı kaldır, derin bir nefes al, nefesin içine dolduğunu hisset; her bir zerreni aydınlattığının ferahlattığının ayrımında, şu an içinde bulunduğun yerin mekansal uzamsallığının farkına vararak bugün için şükürlerini sun hayata ve yaşamaya devam et..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tutunamayanlar-3 (Açıklamalar)

SÜLEYMAN KARGI'NIN AÇIKLAMALARI Süleyman Selim'in ısrarı ile şarkılara mısra mısra açıklamalar yazmıştı. Selim "onlar, onlar" diye tutturmuştu. Ama kimdi bu onlar ? Neticede "biz değildik" dedi Süleyman Kargı en sonunda..Peki bu açıklamalar neydi, neyin nesiydi.. King Solomon ile ilgili öyle güzel kurgulanmış öyküler vardı ki gerçek ile fantastik birbiri içine geçiyordu. Bir de mutlaka bir 'Kargı' ya da 'Kargıcı' var idi. Bilig Tenüz yani Bilgi Denizi isimli bir kitaptan ise detaylıca bahsediliyor ve günümüz koşulları ile ilişkilendiriliyordu. Bazı kelimelerin ise Türkçeleştirilmiş anlamları özelllikle dikkatimi çekmişti. Mesela felseyeye özbilgenlik deniyordu, tümaçtarsız ise 'tümüyle açık seçik ve tartışmaya yer vermeyecek biçimde' demekti. Cebir zorbilim olarak karşımıza çıkarken yerölçümsel geometrik, doğaötel metafizik oluyordu.Bir de bir tanımlama vardı ki okurken yüzümde şapşalca bir gülümseme yayılmasına engel olamamışt

Tutunamayanlar-1

Şimdiye kadar okumadığım için çok şey kaybettiğimi düşündüğüm bir kitap.. Bölüm bölüm inceleyelim. Öncelikle bu yazıda olacak alt başlıkları bir sıralayalım: Önsöz/Ömer Madra Geleceği Elinden Alınan Adamın Geçmişi de Elinden Alınacak Diye Korkuyorduk/Enis  Batur Sonun Başlangıcı Yayımlayıcının Açıklaması Birinci Bölüm Öncelikle sy 9-12 arası Ömer Madra tarafından yazılan önsöz için ayrılmış. Madra kendisi dahi Oğuz Atay için önsöz yazmanın ne kadar zor olduğunu anlatarak yazmış bu satırları; Oğuz Atayı'ın bu duruma bakış açısını bildiği için hem zorlanmış hem de gururlanmış. Bunu nereden mi biliyoruz? Kendi sözlerinden..  Size bir soru ? Bir kitap ne kadar güzel olabilir ? Önsöz'ünden Sonsöz'üne kadar altı çizilecek cümleler bulabiliyorsanız işte o kitap şahanedir. Hiç düşünmeden "Tutunamayanlar"ı ömrümün kitabı olarak addettikten sonra buradaki alıntılarıma geçebilirim... (Alıntılara ön yargı ile yaklaşmayalım, biliniz ki burada önsözü yazan müellif d

Tarık Bugra ve Siyah Kehribar

Bu seferki yazım Tarık Buğra hakkında olacak. Kendisi çok yönlü bir yazar olmakla beraber hayat hikayesinin de okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Tıp eğitimi ile başlayan kariyeri yazarlıkla son bulmuş. Kendi ağzından Siyah Kehribar romanının sunuşunu mutlaka okuyup ne kadar objektif bir özeleştiri yapabildiğini görmenizi isterim. Siyah Kehribar romanı kurgusu dışında, indirgenmiş tekdüzeliği ve yazarın kendisinin de hemfikir olduğu bir samimiyet ve içtenlik duygusu ile yazılmış olup insan karakteri ile ilgili güzel tespitler içermektedir. Özellikle bazı alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum: "Herşey güzel olmalı; tatlı olmalı. Her hareketimiz ve her saadetimiz tatlı olmalı. Günlerimizi, birbirimizi çirkinleştirmemeliyiz. Ayrılırken bile güzel olmalıyız. Yoksa neye yarar ? Ben ancak böylesine razıyım. Bu bir kuvvet işidir. Kendimize güvenemiyorsak hiç başlamayalım çok daha iyi olur." diyordu romanın ana kahramanının sevdiği kadın. Ne kadar da güzel ifade edilmi