Ana içeriğe atla

Tutunamayanlar-3 (Açıklamalar)

SÜLEYMAN KARGI'NIN AÇIKLAMALARI

Süleyman Selim'in ısrarı ile şarkılara mısra mısra açıklamalar yazmıştı. Selim "onlar, onlar" diye tutturmuştu. Ama kimdi bu onlar ? Neticede "biz değildik" dedi Süleyman Kargı en sonunda..Peki bu açıklamalar neydi, neyin nesiydi.. King Solomon ile ilgili öyle güzel kurgulanmış öyküler vardı ki gerçek ile fantastik birbiri içine geçiyordu. Bir de mutlaka bir 'Kargı' ya da 'Kargıcı' var idi.

Bilig Tenüz yani Bilgi Denizi isimli bir kitaptan ise detaylıca bahsediliyor ve günümüz koşulları ile ilişkilendiriliyordu. Bazı kelimelerin ise Türkçeleştirilmiş anlamları özelllikle dikkatimi çekmişti. Mesela felseyeye özbilgenlik deniyordu, tümaçtarsız ise 'tümüyle açık seçik ve tartışmaya yer vermeyecek biçimde' demekti. Cebir zorbilim olarak karşımıza çıkarken yerölçümsel geometrik, doğaötel metafizik oluyordu.Bir de bir tanımlama vardı ki okurken yüzümde şapşalca bir gülümseme yayılmasına engel olamamıştım.

Tutunamayan: Disconnectus Erectus :)

Kitapta Tutunamayanlar için yapılan tasviri okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ve okurken yüksek beğenimi kazanması nedeni ile arkadaşlarımın çoğuna anında göndermiş olduğum şu alıntılama ile de devam ediyorum:

"Önce Kelime vardı, diye başlıyor Yohanna'ya göre İncil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık, Kelimenin bittiği yerde başladı; Kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, Kelime ile birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu."

Bu satırlarda Kelime ve Yalnızlık sözcükleri kişiselleştirilmiş ve bir varlık olarak düşünülmüştür. Bundan mütevellit ise her seferinde büyük harfle yazılmışlardır. Belki de müellif yalnızlığını kelimeler aracılığı ile bizlerle paylaşmak istiyordu, kimbilir...

Sayfa 154te Selimin İsa'ya yazmış olduğu bir mektup karşımıza çıkıyor. Tekrar okuyalım:

"Sevgili İsa,

Bütün olanlar için özür dilerim. Kabahatin bende olduğunu biliyorum. Günlerdir durmadan seni düşünüyorum. Kitabını elimden bırakmıyorum. Bütün meselelerde sen haklısın. Bugün düşündüklerimi, seninle birlikte olduğumuz gün bilseydim, her şey başka türlü olurdu. Fakat, göreceksin, bir daha buluşursak nasıl istediğin gibi bir adam  olacağım. O kadar değiştim ki beni tanıyamayacaksın. Çarşamba günü annemler evde yoklar. Gelebilirsen rahat rahat konuşuruz.

Seni Seven
Selim

İsa gelmedi."
 :):)

Başlıyordu birinci şarkıdan itibaren açıklamalar, dördüncü şarkı için ayrı bir başlık olmamakla beraber beşinci şarkı ile son buluyordu. Bu bölümleri farklı kılan; her birinde tavsir edilen bambaşka öykülerdi. İnsan bazen 'Neler oluyor' ya da 'Ben ne okuyordum?' diyor ister istemez.

Değişik karakterler, kavramlar, olaylar ve olgular karşımıza çıkıyor sırasıyla:

  • Uçan Hollandalı'dan, akabinde Pandora filminden ve bunların Selim'in bünyesinde yarattığı duyumsamalardan bahsediliyor.
  • Süleyman, Selim'in yapmış olduğu biçimsel hataların dışında mantık hatalarına da değiniyor ve 'Tek ve Türk' ifadesine dikkat çekiyor.
  • Ziya Özdevrimsel isimli bir karakter yaratıyor müellif ve bu kişiyi devrimci olarak addettikten sonra yapmış olduğu devrimlerin açıklamalarına değiniyor.
  • Corridos adasına geçiyor birden Hipyos'u anlatmaya başlıyor.
  • Bir ninninin yarattığı çağrışım, Kutlug Dandini diye bir karakter olarak çıkıyor karşımıza..
  • Hegel'e de bir gönderme yaptıktan sonra ikinci şarkıya geçiliyor.
  • Burada ise Düzgen Silik isimli bir gencin günlüğünden alıntılara yer vererek başka bir kurgunun içine çekiyor bizi.. Hani kitap içinde kitap, öykü içinde öykü derler ya işte tam olarak da böyle bişey Oğuz Atay'ın bizde bıraktığı etki..Acaba diyor insan yazarın bu satırları yazarken kafası mı çok karışıktı yoksa aynı anda bir çok şey düşünen bir deha'nın ürünümüydü Tutunamayanlar.. Neyse efendim, devam edelim..
  • Bu Düzgen Silik isimli gencin günlüğünden satırlarla tarihi bir olay naklederek, daha sonraki bölümlerde de kullanılabilecek bir öykünün kısmen altyapısını oluşturuyor Atay. Ve şunu görmek de mümkündür ki Atay, gerek Eski Türkçe'ye gerekse Türk Tarihine de ciddi derecede hakimdir. Çünkü gerek övmek gerekse yermek için sık sık başvurmaktadır tarihe ve tarihi olaylara..
  • Düzgen'le birlikte altı genç daha çıkıyor karşımıza..Bunlar:Orkan Talmug, Salgan Saçak, Durman Elger, Yılgın Mete, Gökçin Karma ve Kutbay Çalık.
  • Bu gençlerin arasındaki hercümerç de geçmişteki çatışmalara bir gönderme olabilir. 
  • Üçüncü şarkıyla itibaren hooop kendimizi yine başka bir kurgu yine başka bir öykülemenin içinde buluyoruz. Bu arada sayfa 203'e kadar da gelmiş bulunmaktayız.Gerçi kitap tamamında 724 sayfa olduğundan daha çok yolum varmış gibi görünüyor değil mi :)
  • Burda az önceki gençlerin yüklendiği kısmen dini bir misyon anlatılmakta ve bunların yazmış olduğu kurallardan oluşan bir kitaptan bahsedilmektedir.Bu kitap İlmihal ve Tatbikat olarak iki bölümden oluşmakla birlikte İlmihal kısmı ise kendi içerisinde Hilkat ve Hadisat olarak iki alt başlıkta incelenmiştir. Kısmen İncil gibi nakledilmiş içeriği ile kutsal bir kitap formuna büründürülmüştür.
 Şimdi yine olmazsa olmaz iki alıntım var, bunları yazmadan geçemeyeceğim:

Ey canını sevdiğimin lisanı
Bazan deli edersin insanı

Selim, Pembe Yıllar'ı okuyordu: Saffet de İstanbul'daki sevgilisine pembe kağıda mektuplar yazıyordu. Ne yapalım ? Herkesin hocası Platon olmaz ya!

  •  Dini konuların küçük yaşlarda çocuklara korkutucu bir unsur olarak verilmesinden yana dem vuruyor aslında Atay.'Her kılında bir mızıka bulunan Deccal'ın' mısaralarında bunu görebiliyoruz.
  • Yargılayan ve yargılananlar, muhtemeldir ki bir adalet arayışı içerisindedir.
  • Ankarayı anlatıyor sonra, o dönemi Ankara'nın fiziki koşulları, yoksunlukları ve tarihi hakkında kesitler sunuyor bize, betimliyor.Süleyman Kargı'da açıklamaları ile eksik kalan yönleri tamamlıyor.
Tarih bir tahriften ibarettir. Tarih, geçmişten geleceğe uzanan ve bugün gördüğümüz bir rüyadır. Bütün rüyalar gibi tarih de yorumlanabilir; ama görülürken değil.

Anlamakta ciddi güçlük çektiğim ve tekrar tekrar okumak durumunda kaldığım çok kişili bir diyolağa geliyoruz şimdi.. Kimlerin arasında geçiyor bu diyalog:
  • Abdülhakhamit
  • Maksim Gorki
  • Alpaslan
  • Hitler
  • Fuzuli, Baki ve Nedim
  • Türkbarışgücü
  • Türkmütefekkirlercemiyetigenelidarekuruluüyelerindenbiri
  •  Abdullahziya
  • Selim
  • Osman Hamdi Bey
  • Mızrakarsan
  • Namık Kemal
  • Burhan
  • Belediyeden Bir Yetkili
  • Meclisimebusanüyesi
  • Delikanlı
  • Devrinbaşkanı
  • Kalabalık
  • Tercüman
  • Bir Çocuk
  • Şükrü
  • Misterparkhayd
  •  Yenikuşaktanbirgenç
  • Suflör
  • Ziya Gökalp
  • Yüzbin
  • Artıkmimarolduğuanlaşılangenç
  • Polis
 Ve bu diyalogdan sonra ise beşinci şarkı.. Diyoloğu lütfen orjinalinden okuyunuz..

Beşinci şarkıda ise varsayılan bir tunç devrinden bahsediliyor. Bu devirde var olan mevcut ayrımclığın son bulacağından dem vuruluyor ve açıklamalar burada bitiyor. Süleyman Kargı'dan küçük bi not eklemeden bu yazımı bitirmek istemiyorum...

"Açıklamalar burada bitiyor. Gerek şarkılarda, gerek açıklamalarda sözü geçen insanlar, yerler, tarihi ve günlük olaylar, gösterilen kaynaklar, ileri sürülen düşünceler, yapılan benzetmeler, anlatılan şehirler, ispat edilen nazariyeler, vaz edilen kanunlar tamamen hayal mahsulüdür.Uydurmadır. Bunların içinde gerçek hayattaki yerlere, insanlara ve olaylara benzeyenler varsa, tesadüften ibarettir ve kimsenin üzerine alınmaması gerekir. Yalnız, yazar, bu satırların müellifi olduğuna göre, istese de istemese de vardır ve gerçek hayatta mevcuttur. Fakat, içinde bulunduğumuz gerçek hayatta yaşayıp yaşamadığı ve başına gelenlerin gerçekten olup olmadığı hususunda bir şey söylenemez. Belki, yaşadığını sandığı hayat bir rüyadan ibarettir ve uyandığı zaman o da bütün gerçekleri görecektir; ya da herkes uyumaktadır da onun yaşadıkları gerçektir. Yazar da bir gün onlar gibi uyuduğu zaman herkesin gerçek sandığı rüyaları görecektir. Belki dün rüya görüyordu, belki bugün rüya görüyor, belki yarın rüya görecek. Belki dün yaşıyordu, belki bugün yaşıyor, belki hep yaşayacak."

Sevgiler..



 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tutunamayanlar-1

Şimdiye kadar okumadığım için çok şey kaybettiğimi düşündüğüm bir kitap.. Bölüm bölüm inceleyelim. Öncelikle bu yazıda olacak alt başlıkları bir sıralayalım: Önsöz/Ömer Madra Geleceği Elinden Alınan Adamın Geçmişi de Elinden Alınacak Diye Korkuyorduk/Enis  Batur Sonun Başlangıcı Yayımlayıcının Açıklaması Birinci Bölüm Öncelikle sy 9-12 arası Ömer Madra tarafından yazılan önsöz için ayrılmış. Madra kendisi dahi Oğuz Atay için önsöz yazmanın ne kadar zor olduğunu anlatarak yazmış bu satırları; Oğuz Atayı'ın bu duruma bakış açısını bildiği için hem zorlanmış hem de gururlanmış. Bunu nereden mi biliyoruz? Kendi sözlerinden..  Size bir soru ? Bir kitap ne kadar güzel olabilir ? Önsöz'ünden Sonsöz'üne kadar altı çizilecek cümleler bulabiliyorsanız işte o kitap şahanedir. Hiç düşünmeden "Tutunamayanlar"ı ömrümün kitabı olarak addettikten sonra buradaki alıntılarıma geçebilirim... (Alıntılara ön yargı ile yaklaşmayalım, biliniz ki burada önsözü yazan müellif d

Tarık Bugra ve Siyah Kehribar

Bu seferki yazım Tarık Buğra hakkında olacak. Kendisi çok yönlü bir yazar olmakla beraber hayat hikayesinin de okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Tıp eğitimi ile başlayan kariyeri yazarlıkla son bulmuş. Kendi ağzından Siyah Kehribar romanının sunuşunu mutlaka okuyup ne kadar objektif bir özeleştiri yapabildiğini görmenizi isterim. Siyah Kehribar romanı kurgusu dışında, indirgenmiş tekdüzeliği ve yazarın kendisinin de hemfikir olduğu bir samimiyet ve içtenlik duygusu ile yazılmış olup insan karakteri ile ilgili güzel tespitler içermektedir. Özellikle bazı alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum: "Herşey güzel olmalı; tatlı olmalı. Her hareketimiz ve her saadetimiz tatlı olmalı. Günlerimizi, birbirimizi çirkinleştirmemeliyiz. Ayrılırken bile güzel olmalıyız. Yoksa neye yarar ? Ben ancak böylesine razıyım. Bu bir kuvvet işidir. Kendimize güvenemiyorsak hiç başlamayalım çok daha iyi olur." diyordu romanın ana kahramanının sevdiği kadın. Ne kadar da güzel ifade edilmi