Ana içeriğe atla

Tiyatro, seni biz pek çok severiz..

İlk Not: Bu yazıyı 2 Nisan 2016 da yazmaya başlamış lakin yarım bırakmışım .. 
Başka bir yazı üstünde çalışırken denk geldim. Hiç dokunmadan paylaşıyorum, eksiklerini sonra tamamlayacağım ! Yorumlarınızı beklerim. Keyifli okumalar...

Bu yazıyı eşimin yapmış olduğu bir ppt sunusunu baz alarak hazırlıyorum. Kendisiyle gittiğimiz ilk oyunu hatırlayamıyorum :) En azından uzunca bir aradan sonra ilk kez onunla tiyatro'ya gitmiş olduğumu biliyorum ya, o bana yeter :)

Özel, devlet, şehir, belediye demeden, bazen haftada iki kere tiyatroya gittik; şimdi nacizane bunları derleyip toparlayıp fikirlerimi yazacağım size. Şunu belirtmek isterim ki, Hakan'ın seçmiş olduğu oyunların hiçbirinden sıkılmadım, aksine çok sevdim çünkü o tesadüfen oyun seçmez, tabiri caizse ince eler sık dokur, yani gitmeden önce mutlaka ön araştırma yapar.

Ferhan Şensoy ile başlayalım; kendisini ilk ve tek canlı izlediğim oyun "İşşizler Cennete Gider" idi, yakın zaman öncesinde bir sinema filmini de izlemiştik gerçi ama film bizim için hayal kırıklığından öte gidememişti. O zaman şu sonuca varmıştık; Ferhan Şensoy tiyatro insanıydı, sinemada aynı başarıyı sağlayamıyordu. Gerçi son zamanlarda gerek yaş ve yıpranmışlığın tesiri gerekse ülkedeki gidişatın vermiş olduğu bezginlik oyun ve performasına fazlasıyla yansıyordu.

Bakırköy Belediyesinin birçok oyununu izledik birlikte; içlerinden en sevdiklerimden biri "Külhanbeyi Müzikali" idi. Bazen ister istemez insan müzikallere ön yargılı yaklaşabiliyor lakin bu oyun gerçekten izlenmeye değer. Gerek kostümler, gerek dekor açısından da çok iyi olduğunu ayrıca belirtmek isterim, oyuncu performanslarına ise zaten söyleyecek bir söz bulamıyorum.



Oyunun sonunda şarkı söyleyen bir zat vardı; aşağıda fotoğrafını paylaşıyorum; bakalım kim olduğunu hatırlayabilecek misiniz ?



 Peki.. Hatırlayamayanlar için :)


Tuğrul Arsever

Bakırköy Belediyesi'nde oynayan bir diğer oyun ise "Aklı Havada" idi.. Aşağıda oyunun bazı fotoğraflarını paylaşıyorum..





Ali Poyrazoğlu ve ekibinin "Beni Yeniden Sever misin" isimli oyunu da izlemeye değer; lakin her zaman söylemişimdir; Ali Poyrazoğlu'nun oyunculuğu sosyal yönünden bin kez daha kuvvetlidir. Oyunda kendisinin ağlarken güldürdüğüne birebir şahit olup ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu konuştuğumuzu hatırlıyorum.

Haluk Bilginer ve ekibinden izlediğimiz "Don Juan'ın Son Gecesi" isimli oyun da izlediğim ve beğendiğim oyunlar arasındadır. Kimi zaman durağana kaçtığını inkar edemem ama gizemini belirli bir süre koruduğunu söyleyebilirim. Oyun Atölyesi Kadıköy semtinde Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay'ın birlikte kurmuş oldukları bir tiyatrodur. Girdiğinizde bir tabela ile karşılacaksınız, tam hatırlayamamakla birlikte "Bu tiyatronun yapımında devletin hiçbir katkısı yoktur." yazdığını anımsıyorum. Yine oyun atölyesinde izlediğimiz bir diğer oyun ise "Testesteron" idi. Ben ilk olarak bir kız arkadaşımla sinema filmini izleyip sonrasında ise sevgilim ve kendim için tiyatro oyununa bilet almıştım; tabi oyunun bazı bölümleri durağanlığı nedeniyle Hakan'ın eleştirilerine maruz kalmıştı :)

Yine bir müzikalle devam edelim, bu sefer devlet tiyatrolarından.. Hangi sahnede izlediğimizi hatırlamıyorum lakin oyunun kendisi şahane idi. İsmi "Sidikli Kasabası"..




Sonunun ironik bittiğini söyleyebilirim, haricinde esas kız'ın sesinin bi harika olduğunu zaten siz izlediğiniz zaman göreceksiniz.Bu arada devlet tiyatroları sahnelerine de hızlıca bi değinirsek en çok Sadabad Sahnesini beğendiğimi de söylemeden geçemeyeceğim. 

Gelelim şehir tiyatrolarına..Efenim Surname 2010 ile başlayalım.. Ölmeden önce izlenecekler listenize almanızı tavsiye ederim, tabi hala oynuyorsa, ondan pek emin değilim..



Oyunun kostümleri çok çok iyiydi.. Hele tiyatroda, telefonlarının sesini açık bırakan izleyiciler için yaptıkları gönderme çok komikti gerçekten:)

Şark Dişçisi deyince aklımıza ne mi gelir ? Tabiki Çağlar Çorumlu, şimdi tv yüzü olma yolunda olsa da kendisi aslında çok iyi bir tiyatro sanatçısıdır. 





Zırhlı Kurt..




Şehir tiyatrolarından yapmış olduğum bir alıntıyla oyunu açıklamak istiyorum:

"Darbe hazırlığı var!" der Kösem Sultan, oğlu İbrahim'e: "Tasfiye şart!" Oğlunu öldürtmeyi reddeden "Deli" İbrahim cellâtları görünce inanamaz. Kösem Sultan "B Planı" olarak torunu Mehmed'i tahta geçirtir. IV. Mehmed "yaralı bir zırhlı kurt" olarak yaşar. Tecritte anılar ve hayallerle boğuşarak özgürleşmeye çalışır: "Dünya zindan idi, zindan dünya oldu." Kanaryalara ötme dersi veren vezir, Gülnuş Sultan, recmedilen kadın, Bizans İmparatoru Jüstinyen, dilsiz ve yaşlı bir cariye, Viyana Kuvvetleri Kumandanı... Bizimledir artık. Avrupa bilim ve teknolojide öne geçerken "Fen ve matematik öğrenmek haramdır," diyenler vardır. Kahveyi tehlikeli bulan Köprülü Mehmed Paşa "Barış insan tabiatını bozar," der ve gerekçesini açıklar. İtalyan gezgin Pietro hayretler içindedir: "Sevgili Venedik Taciri, gel de bu ülkede Hayretî olma!"

Sıradaki oyun: Çığ..




"Çığ, yalnızca bir doğa olayının anlatımına dayanmadığı gibi; adeta bir yaşam biçimine dönüşmüş sessizliğin etrafında gelişen, güçlü bir gerçeklik ile temelleniyor. Çevresi dağlarla çevrili bir yerde yaşayan insanlar yüksek sesle konuşamasalar, gönüllerince kahkaha atamasalar da sessizlik içinde esir oldukları yaşamlarını sürdürmeye çabalarlar. Hayatın tüm coşkusunu hissedebilmeleri ve yaşayabilmeleri için sadece üç ayları vardır. Tuncer Cücenoğlu oyunun önsözünde “yalnızca bir doğa olayı değildir Çığ; belki de biz yarattık bu korkuyu beyinlerimizde” diyerek evrensele giden yolda özgür düşüncenin gücünü sorguluyor."



Bir diğer oyun ki bu da şehir tiyatrolarından: Kabare.. Tanınmış iki isim göze çarpıyor, biri Özge Borak diğeri ise Mert Turak.. Bakınız aşağıdaki resim :)




En öndeki yakışıklı olur kendisi :)


Şimdi bunun neresi yakışıklı demeyin, ben beğeniyorum şahsen :)

Gelgelelim bir efsaneye; "Lüküs Hayat"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tutunamayanlar-3 (Açıklamalar)

SÜLEYMAN KARGI'NIN AÇIKLAMALARI Süleyman Selim'in ısrarı ile şarkılara mısra mısra açıklamalar yazmıştı. Selim "onlar, onlar" diye tutturmuştu. Ama kimdi bu onlar ? Neticede "biz değildik" dedi Süleyman Kargı en sonunda..Peki bu açıklamalar neydi, neyin nesiydi.. King Solomon ile ilgili öyle güzel kurgulanmış öyküler vardı ki gerçek ile fantastik birbiri içine geçiyordu. Bir de mutlaka bir 'Kargı' ya da 'Kargıcı' var idi. Bilig Tenüz yani Bilgi Denizi isimli bir kitaptan ise detaylıca bahsediliyor ve günümüz koşulları ile ilişkilendiriliyordu. Bazı kelimelerin ise Türkçeleştirilmiş anlamları özelllikle dikkatimi çekmişti. Mesela felseyeye özbilgenlik deniyordu, tümaçtarsız ise 'tümüyle açık seçik ve tartışmaya yer vermeyecek biçimde' demekti. Cebir zorbilim olarak karşımıza çıkarken yerölçümsel geometrik, doğaötel metafizik oluyordu.Bir de bir tanımlama vardı ki okurken yüzümde şapşalca bir gülümseme yayılmasına engel olamamışt

Tutunamayanlar-1

Şimdiye kadar okumadığım için çok şey kaybettiğimi düşündüğüm bir kitap.. Bölüm bölüm inceleyelim. Öncelikle bu yazıda olacak alt başlıkları bir sıralayalım: Önsöz/Ömer Madra Geleceği Elinden Alınan Adamın Geçmişi de Elinden Alınacak Diye Korkuyorduk/Enis  Batur Sonun Başlangıcı Yayımlayıcının Açıklaması Birinci Bölüm Öncelikle sy 9-12 arası Ömer Madra tarafından yazılan önsöz için ayrılmış. Madra kendisi dahi Oğuz Atay için önsöz yazmanın ne kadar zor olduğunu anlatarak yazmış bu satırları; Oğuz Atayı'ın bu duruma bakış açısını bildiği için hem zorlanmış hem de gururlanmış. Bunu nereden mi biliyoruz? Kendi sözlerinden..  Size bir soru ? Bir kitap ne kadar güzel olabilir ? Önsöz'ünden Sonsöz'üne kadar altı çizilecek cümleler bulabiliyorsanız işte o kitap şahanedir. Hiç düşünmeden "Tutunamayanlar"ı ömrümün kitabı olarak addettikten sonra buradaki alıntılarıma geçebilirim... (Alıntılara ön yargı ile yaklaşmayalım, biliniz ki burada önsözü yazan müellif d

Tarık Bugra ve Siyah Kehribar

Bu seferki yazım Tarık Buğra hakkında olacak. Kendisi çok yönlü bir yazar olmakla beraber hayat hikayesinin de okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Tıp eğitimi ile başlayan kariyeri yazarlıkla son bulmuş. Kendi ağzından Siyah Kehribar romanının sunuşunu mutlaka okuyup ne kadar objektif bir özeleştiri yapabildiğini görmenizi isterim. Siyah Kehribar romanı kurgusu dışında, indirgenmiş tekdüzeliği ve yazarın kendisinin de hemfikir olduğu bir samimiyet ve içtenlik duygusu ile yazılmış olup insan karakteri ile ilgili güzel tespitler içermektedir. Özellikle bazı alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum: "Herşey güzel olmalı; tatlı olmalı. Her hareketimiz ve her saadetimiz tatlı olmalı. Günlerimizi, birbirimizi çirkinleştirmemeliyiz. Ayrılırken bile güzel olmalıyız. Yoksa neye yarar ? Ben ancak böylesine razıyım. Bu bir kuvvet işidir. Kendimize güvenemiyorsak hiç başlamayalım çok daha iyi olur." diyordu romanın ana kahramanının sevdiği kadın. Ne kadar da güzel ifade edilmi