Ana içeriğe atla

Kitap inceleme Calısması-2

Bir kitap analizi ile daha buradayım..

Kitabımız Dostoyevski'den Yer Altından Notlar..

Bu kitabı okulda arkadaşlarla aynı zaman dilimi içerisinde okuyup analiz etmek üzere kararlaştırmıştık lakin bir türlü bir araya gelip üzerinde konuşamadık. Ben okurken bazı notlar almıştım, en azından bunları paylaşmak istedim.

İlk izlenimlerle başlayalım. Ana karakterimizi analiz etmek gerekirse; farkındalığı yüksek ve çok iyi eğitim görmüş bir insan, yer yer okuyucuya üstünlük taslıyor. İnatçı, belki de mazoşist. Aynı zamanda sadist. İç çatışmaları var, söylemleriyle okuyucuyu ters köşeye yatırmaya çalışıyor. 

Yazar kitapta interaktif bir iletişim yolu benimsemiş görünüyor; okuyucuya sorular soruyor ve onların yerine cevaplar veriyor.

"Üstün Anlama Kuramı--> Alçak insanlardan biri, ahlaksızlığını anlayarak kendini kandırır ve bazı haklar kazanır."

Kendisini suçluyor. Kendisini çevresindeki herkesten daha akıllı görüyor ve kendini kibar olmayan kaba biri olarak tanımlıyor. Kitap aslında insanın ruhsal çelişkilerine değiniyor (Neticede bir deha'nın ürünü, altında yatan imaları anlamak için bazen aynı sayfayı iki defa okuduğum oldu).

Uygarlığın aslında bahsedildiği gibi iyi birşey olmadığından dem vuruyor. İnsanı da son derece ahmak bir yaratık olarak görüyor. Aynı zamanda yazara göre insan eşine çok ender rastlanebilecek derecede nankör bir yaratıktır.

Çok sevdiğim bazı alıntılarla devam etmek istiyorum:
  • İsteklerimi yok edin, tüm ideallerimi silin, bana daha iyi şeyler gösterin.O zaman seve seve peşinizden gelirim.
  • Yoksa dünyaya gelişimin biricik nedeni, varlığımın yalnızca bir yalan olduğu sonucuna varmak için mi?Amaç yalnızca bu mu, tek amacım bu mu? İnanmıyorum.
  • Oysa yüreği temiz olmayan kimsenin anlamı da tam olamaz.
Sayfa 45'deki ilk paragraf aslında samimi bir özeleştiri, ama bunu yazar sanki okuyucunun gözünden aktarmıştır. 
Acaba "Yeraltı" diye nitelendirdiği yer neresidir ? 

Yazar sayfa 53'de Ruslar ve Fransızları kıyaslıyor. Kitapta konu geçişleri kopuk kopuk olmuş (bundan mütevellittir ki benim yazım da kopuk kopuk :) Şaka şaka o benim beceriksizliğim), yoğun bir şekilde aktardığı Zverkov'u  uğurlama yemeğinden pat diye Liza ile ilgili bölümlere geçiyor. Birden kendi takıntılarını (ki bunlara saplantı demek daha doğru olacak sanırım) bir kenara bırakıp Liza isimli bu hayat kadınına nutuklar atmaya başlıyor. Halbuki kendisi de anormal bir hayat yaşamakta ve bile bile kendini acınası durumlara sokmaktadır. Gerçi bundan haz bile duyduğu söylenebilir. Bu tam bir mazoşistlik değil de nedir ? Aynı zamanda kendi kendine akılcı mazaretler bularak rahatlatmaya çalışıyor, bu davranışlarını "eylemlerini sonuca götürme, yarıda bırakmama" olarak duyumsuyor. Bu olayları hayat-memat meselesi olarak görüyor. Simonov'dan borç para isterken de böyle söylemişti: "Bütün geleceğim buna bağlı!" demişti. Belki de gerçekten hırs yaptığının farkında değildir. Benim nezdimde gerçekten saplantılı kişilik profili oluşturduğunu inkar edemem.

Bu kitap Dostoyevski'den okuduğum ilk kitap ve ne yazık ki etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Kültür farklılıkları olması bir yana; biçem ve üslup da çok hoşuma gitmedi. Belki tek sorun yazarın da bahsettiği gibi edebi bir eser olmatan çok bir deneme, özeleştiri olması idi..


Yeni yazımda görüşmek üzere..
Sevgiler..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tutunamayanlar-3 (Açıklamalar)

SÜLEYMAN KARGI'NIN AÇIKLAMALARI Süleyman Selim'in ısrarı ile şarkılara mısra mısra açıklamalar yazmıştı. Selim "onlar, onlar" diye tutturmuştu. Ama kimdi bu onlar ? Neticede "biz değildik" dedi Süleyman Kargı en sonunda..Peki bu açıklamalar neydi, neyin nesiydi.. King Solomon ile ilgili öyle güzel kurgulanmış öyküler vardı ki gerçek ile fantastik birbiri içine geçiyordu. Bir de mutlaka bir 'Kargı' ya da 'Kargıcı' var idi. Bilig Tenüz yani Bilgi Denizi isimli bir kitaptan ise detaylıca bahsediliyor ve günümüz koşulları ile ilişkilendiriliyordu. Bazı kelimelerin ise Türkçeleştirilmiş anlamları özelllikle dikkatimi çekmişti. Mesela felseyeye özbilgenlik deniyordu, tümaçtarsız ise 'tümüyle açık seçik ve tartışmaya yer vermeyecek biçimde' demekti. Cebir zorbilim olarak karşımıza çıkarken yerölçümsel geometrik, doğaötel metafizik oluyordu.Bir de bir tanımlama vardı ki okurken yüzümde şapşalca bir gülümseme yayılmasına engel olamamışt

Tutunamayanlar-1

Şimdiye kadar okumadığım için çok şey kaybettiğimi düşündüğüm bir kitap.. Bölüm bölüm inceleyelim. Öncelikle bu yazıda olacak alt başlıkları bir sıralayalım: Önsöz/Ömer Madra Geleceği Elinden Alınan Adamın Geçmişi de Elinden Alınacak Diye Korkuyorduk/Enis  Batur Sonun Başlangıcı Yayımlayıcının Açıklaması Birinci Bölüm Öncelikle sy 9-12 arası Ömer Madra tarafından yazılan önsöz için ayrılmış. Madra kendisi dahi Oğuz Atay için önsöz yazmanın ne kadar zor olduğunu anlatarak yazmış bu satırları; Oğuz Atayı'ın bu duruma bakış açısını bildiği için hem zorlanmış hem de gururlanmış. Bunu nereden mi biliyoruz? Kendi sözlerinden..  Size bir soru ? Bir kitap ne kadar güzel olabilir ? Önsöz'ünden Sonsöz'üne kadar altı çizilecek cümleler bulabiliyorsanız işte o kitap şahanedir. Hiç düşünmeden "Tutunamayanlar"ı ömrümün kitabı olarak addettikten sonra buradaki alıntılarıma geçebilirim... (Alıntılara ön yargı ile yaklaşmayalım, biliniz ki burada önsözü yazan müellif d

Tarık Bugra ve Siyah Kehribar

Bu seferki yazım Tarık Buğra hakkında olacak. Kendisi çok yönlü bir yazar olmakla beraber hayat hikayesinin de okunmaya değer olduğunu düşünüyorum. Tıp eğitimi ile başlayan kariyeri yazarlıkla son bulmuş. Kendi ağzından Siyah Kehribar romanının sunuşunu mutlaka okuyup ne kadar objektif bir özeleştiri yapabildiğini görmenizi isterim. Siyah Kehribar romanı kurgusu dışında, indirgenmiş tekdüzeliği ve yazarın kendisinin de hemfikir olduğu bir samimiyet ve içtenlik duygusu ile yazılmış olup insan karakteri ile ilgili güzel tespitler içermektedir. Özellikle bazı alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum: "Herşey güzel olmalı; tatlı olmalı. Her hareketimiz ve her saadetimiz tatlı olmalı. Günlerimizi, birbirimizi çirkinleştirmemeliyiz. Ayrılırken bile güzel olmalıyız. Yoksa neye yarar ? Ben ancak böylesine razıyım. Bu bir kuvvet işidir. Kendimize güvenemiyorsak hiç başlamayalım çok daha iyi olur." diyordu romanın ana kahramanının sevdiği kadın. Ne kadar da güzel ifade edilmi